21 Haziran 2010 Pazartesi

Modernizm Bir Meydan Okuma İdeolojisidir





Yazdığı kitaplarla okuyucu dünyasında farklı pencereler açmayı başaran bir yazar. Türkiye'de İslamî kesimi büyük ölçüde etkileyen fikir ve edebiyat adamı Atasoy MÜFTÜOĞLU ile "Modernizm ve Etkileri" ile ilgili bir ropörtaj yaptık. Yazarın yayınladığı kitaplardan bir kaçı ise şunlardır: "Küresel Kuşatma ve Küresel İhtiraslar, Tevhidi Gerçekliğin Işığında, Vahyin Kılavuzluğu Altında, Bilinç Işığı Yakmak."

Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Ben 1942 yılında Trabzon'da doğdum. Evimizde sürekli olarak İslamî ilimler üzerine tartışmalar olurdu. Ailemin bana öğrettiği en önemli düstur: "Sınırlarımın nerede başlayıp nerede bittiği" idi. Çocukluğum Ankara ve civarında geçti. Babam Ankara'da Hacettepe semtinde bir camide imam idi. Ankara'da Atatürk lisesinde okudum. Birkaç arkadaş okulda namaz kıldığımız için soruşturma geçirdim ve tasdikname aldım. Daha sonra 1960'lı yıllarda çeşitli yerlerde öğretmen vekillikleri yaptım. 1966'da babamın Eskişehir'e tayini çıktı. Daha sonra Eskişehir Belediyesinde Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev aldım. 1971 yılında Belediyenin imkanlarından yararlanarak Deneme isimli bir edebiyat dergisi çıkardık. Daha sonra bu dergi Ankara'ya taşındı ve Gelişim dergisi olarak devam etti. Daha sonra Nuri Pakdil ile Edebiyat dergisinde beraber çalıştık. Bir dönem Sezai Karakoç ile Diriliş dergisinde beraber çalıştık. Ama ben bu dergide hiç yazı yazmadım. Daha sonra Mavera dergisinde görev aldım. 1980 yılında benim hayatımda pek çok şey değişti. Birincisi İran'da Devrim oldu. İkincisi Mavera dergisinden bazı problemlerden dolayı ayrıldım. Üçüncüsü uluslar arası ziyaretler yaptım Hindistan'a, İran'a, Pakistan'a, İngiltere'ye, Fransa'ya, İsviçre'ye gittim. Buralarda ümmet iradesini nasıl dirilteceğimize dair konferanslar verdim konuşmalar yaptım. Ve hala yazmaya devam ediyorum.

Etrafta birbiriyle çelişen çok fazla modernizm tanımı var sizce ‘modernizm' denilince ne anlaşılmalı?
Modernlik, anlamı farklılaşan, çok anlamlı bir kavram. Modern sözcüğü Hıristiyan Ortaçağ'da kullanıma girdi. Dostoyevski'ye göre, modernlik putperestlik demektir. Dostoyevski modern kent hayatını mahşer günü olarak tanımlar. Modernlik her çağda farklı anlam ve bağlamlarda kullanıldı. Modernlik; endüstrileşme, kentleşme, bireycilik, pragmatizm, rasyonalizasyon, laiklik, kapitalizme dayalı pazar ekonomisi gibi süreçleri/yapıları içeriyor. Modernlik yansızlık iddiasıyla ortaya çıktığı halde, modern olmayan toplumlar hakkında hiçbir zaman yansız olmayı başaramadı. Modernlik çoğu zaman ırkçılık/sömürgecilik biçiminde sahnede oldu. Irkçılığa/sömürgeciliğe dayalı bir "uygarlaştırma" projesi hayata geçirildi. Modernlikler, "beyaz adamın sorumluluğu", "uygarlık misyonu", "özgürlük imparatorluğu", "Amerika'nın sorumluluğu" gibi maske kavramların himayesi altında Batı dışı dünyaya ihraç edildi. İngilizler 1917 yılında Bağdat'ı işgal ederlerken, kendilerinin fatih ve düşman olarak değil, kurtarıcı olarak kabul edilmelerini istiyorlardı. Hatırlamak gerekir ki, 2003 yılında bu defa Bağdat Amerikalılar tarafından işgal ve istila edilirken de aynı dil kullanıldı.

İçinde bulunduğumuz bu dönem yani sizin tabirinizle bu günün dünyasında modernizmin etkisi nasıldır veya nedir?
Avrupalı olmayan kültürler, modernizmin saldırılarından hiçbir zaman kurtulmadılar. Modern zamanlar boyunca bilim ideolojik/politik amaçlarla sömürüldü, sömürülüyor. Üretimi amaçlayan bilgi ve rasyonel özçıkar kutsallaştırıldı. Fiziki gerçeklikle sınırlı bir dünya/hayat tarzı öne çıkarıldı. Yeni dünya düzenini, küresel liberal ekonomi, enformasyon toplumu ve pazar kapitalizmi oluşturdu. Aydınlanma, modernlik, postmodernlik Türkiye'de olduğu gibi, diğer İslam dünyası toplumlarında da bir moda gibi algılandı. Modernliklerle birlikte hayatın her alanında bölünmeler/parçalanmalar yaşandı. Bütünlükler bozuldu. Her şey bir camın kırılması gibi sonuçlar verdi. Hiçbir şekilde bugün camın parçaları bir araya getirilemiyor. Günümüzde kapsamlı bir misyonerlik temelinde şekillenen modernliklerle, evrensel İslamî sistem arasında küresel bir çatışma var.

Modernizmin etkisi İslam toplumlarında kendini nasıl gösterdi?
Hayatın her alanı araçsal rasyonelitenin baskısı altına girince, hayat, insani boyutlarını/derinliklerini/niteliklerini yitirdi. Sekülerleşme, araçsal rasyonalite ve ulus-devlet; bütün anlam/ahlak/erdem/bilgelik/nitelik kaynaklarını, sistemlerini, söylemlerini hayatın dışına sürgün etti. Aklın ve bilimin efsaneleştirilmesi, bağnazca putlaştırılması, bir davranış mühendisliği şeklinde eğitim hayatını şekillendirmesi, parçalanmış varoluş biçimlerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Hayatın bütünüyle faydacı zihniyetin egemenliği altına alınması, insani ilişkileri araçsal ilişkilere dönüştürdü. Nesneleşmiş ilişki biçimleri sıradanlaştı, normalleşti. Modernlik, rasyonalite, teknoloji ve bürokrasi; hayatın/tarihin/toplumun/insanın/düşüncenin ruhunu yok etti; dini, ahlakı ve kültürü marjinalleştirdi. Modern elitizm, kendisini hiçbir değer sistemine ihtiyaç duymaksızın ifade etmeye çalışan bir sanat/edebiyat zihniyeti oluşturdu. İslam toplumları, bugün Türkiye'de yaşandığı üzere, çok çarpık , çok biçimsel, çok yüzeysel, çok öykünmeci, çok sahte bir modernleşmenin etkisi altındadır. Modernlik günümüz toplumlarında, İslam'a karşı maneviyat ve ahlaka karşı bir savaş biçiminde temsil ediliyor. Modernlikler, değer yargılarını, bilgelikleri, erdemleri bilgi alanının dışına çıkarıyor. Toplumlarımız gerçek anlamda ne modern olmayı başarabiliyor, ne de geleneksel kalmayı başarabiliyor. Toplumlarımız araf'ta yaşıyor.

Modernizm insanlar üzerindeki bu etkiyi nasıl sağladı?
Kolonyal düşünce, sömürgeleştirmek istediği toplumlarda öncelikle, ilgili toplumların bilincini sömürgeleştirerek, bu toplumların kendilerini, kendi düşüncelerini, kültürlerini, tarihlerini yeniden üretmelerini engelledi. Toplumlarımız zihinlerinin sömürgeleştirildiği tarihten bu yana İslamî temellere dayalı, tevhidî temellere dayalı, ümmet değerlerini, ümmete özgü anlam ve amaçları temsil eden düşünceler, siyasetler, eylemler üretemiyor, inşalar gerçekleştiremiyor. Zihinlerimiz üzerinde bugün sömürge durumu devam ediyor. Bu durumu yalnızca eleştiriyoruz, eleştirinin ötesine geçemiyoruz, alternatifler üretemiyoruz. Modernliklerin kendi normlarını evrensel olarak dünyaya kabul ettirmesiyle birlikte, Batı dışı toplumlar taşralaştırılmış oldu. Bizler, Müslümanlar olarak bu normları, bu normların evrenselliklerini sorgulayamadık, reddetme iradesi gösteremedik. Sonunda bu kavramlara/normlara mecbur ve mahkum olduk. Kendi kavram ve kurumlarımızı üreterek hayatın ve tarihin inşasına katkıda bulununcaya kadar maruz bırakıldığımız sömürgeleşme devam edecek.

Bu arada sekülerizmi modernizmden farklımı düşünmek gerekir? Yoksa sekülerizm nedir ve modernizmdeki yeri nedir?
Modern seküler düşünce Judeo-Hıristiyan kökleri olan bir düşüncedir. Bu düşüncenin bütün referans kaynakları Hıristiyan düşüncesine dayanır. Bu nedenle seküler düşünce evrenselleştirilemez. İslam dünyası toplumlarında kesinlikle uygulanmaz. Çok spesifik Batılı Hıristiyan kültürlerde uygulanabilir, ancak bu kültürlerde de ciddi sorunlara neden olabileceğini belirtmek gerekir. Sekülaritenin ve diğer Aydınlanma dönemi kavramlarının Batı dışı dünyaya, özellikle de İslam dünyası toplumlarına ihraç edilmesinin patolojik sonuçları olabileceğini görmek gerekir. Modern-seküler dilin/söylemin ideolojik polemiklere dayalı olduğu bilinmelidir. Seküler ideolojinin amacı dini kişiselleştirmektir. Hiçbir seküler kavram/kurum insanlık hayatının ahlaki, vicdani ve felsefi hayatın derinliklerine, kalbine, ruhuna nüfuz edememiştir. Hiçbir seküler dünya görüşü hayatımızın temel sorularına yanıt verememiştir. Ahlakın kişisel bir tercihe indirgenmesi modern-seküler toplumun icadıdır. Modern Batı modeli emperyalist bir projedir. Bu proje kendisini bütün tarihsel gelişme modellerinin üzerinde görür, bu nedenle de bu modeli mutlaklaştırır. Bu model ekonomik liberalizm, liberal demokrasi ve sekülerizmi bütün insanlığa dayatan bir modeldir.

Modernizme karşı tepkiler nelerdi? Ne kadar tutarlıydı?
İslam dünyası toplumları modern tarihsel dönemde hiçbir yeni yorumlamaya, yeni çerçevelere, içtihatlara, izin vermeyen katı biçimcilikler, donmuş/dondurulmuş düşünceler içerisinde mitik nostaljilere yaslanarak, romantik patlamalar içerisinde yaşadı, yaşıyor. Bu durum teslimiyetçilikle bütünleşen bir gelenekçiliğe yol açıyor. Yeni bir zaman algısı oluşturamıyoruz. Geçmişi tekrar ettiğimiz için, zamanı yakalayamıyoruz. Modern emperyal proje karşısında, uygulamalar karşısında, entelektüel açıdan, manevi açıdan, ruhsal açıdan direnç gösteremediğimiz için, bugünün gerçekliğine boyun eğmek durumunda kalıyoruz. Geçmişi de sağlıklı bir bütünlük içerisinde değerlendiremiyor, tozpembe bir gözlükle okuyoruz. Çoğu zaman bir barbarlığa dönüşen modernlikler karşısında köklü/eleştirel bir modernlik çalışması yapılamadı. Şimdi'yi yaşamak, şimdi'yi temsil etmek sorumluluk almayı gerektirir, içerik üretmeyi gerektirir. Nostalji içerisinde yaşamak sorumluluktan kaçmak anlamı taşır.

Bu tepkiler, özellikle post modernizme karşı ne kadar başarılı oldu?

Farklı halkların, farklı kültür ve uygarlıkların ötekilerden ne daha iyi, ne de daha kötü, yalnızca farklı olduğu iddiası postmodernliğin temel yaklaşımıydı. Ancak bu yaklaşım hiçbir şekilde hayata geçirilmedi. Bütün Müslümanlar bugün yeni bir Oryantalizmle karşı karşıya bulunuyor. Modern-seküler emperyalizm Müslümanları her alanda marjinalleştirmeye, etkisizleştirmeye, pasifleştirmeye, sessizleştirmeye çalışıyor, boyun eğmeye zorluyor. Modernleşme tarihinde olduğu gibi, postmodern tarihte işgal, yağma ve sömürgeleştirme tarihi olarak ilerliyor.

İslam toplumlarının cevabı ne idi?
Modernite hayatımızın yaygın bir parçası haline geldi. Modern çağdaki değişim/dönüşüm hareketleri karşısında, entelektüel gelişmeler karşısında İslam toplumları yeni bir durum belirlemesi yapamadılar, strateji geliştiremediler, yeni bir perspektif çerçevesi oluşturmadılar. İçerisinde yaşadığımız dönemi sorgulayan fikirler, düşünceler oluşturamadık, hesaplaşmalar gerçekleştiremedik. Her alanda onur kırıcı bir tepkisizlik/tıkanma durumu yaşıyoruz. Yorum iktidarına sahip olmayan söylemlerle oyalanıyoruz.

Bütün bu etkilere – modernizm, sekülerizm ve postmodernizm- karşı İslamî duruş nasıl olmalıydı?
İçerisinde yaşadığımız zaman nostalji zamanı değil, önce bunu öğrenmeliyiz. Geçmişe karşı sorumlu değiliz, geleceğe karşı da sorumlu değiliz. Bizler bugünü yaşıyoruz, o halde bu güne karşı çok ciddi, çok yoğun, çok derinlikli, çok nitelikli sorumluluklarımız olmalı. Akılsız, düşüncesiz, tefekkürsüz, derinliksiz, bir dini hayat olamaz. Duyarlılık ve duygusallık birbirinden çok ayrı şeylerdir. Duygusallıklarımızı kontrol etmeli ve bugünün sorunları karşısında duyarlı olmayı öğrenmeliyiz. Tarihin nesnesi olmaya mahkum değiliz. Sürekli olarak yargılayan, aşağılayan ve biz Müslümanları yok sayan emperyal/egemen bilinç karşısında basit bir nesne muamelesine maruz kalmaya devam edemeyiz. Yenilenme ihtiyacını derinden hissetmeyen bir kültür ufkunu genişletemez. Yeni bir başlangıç yapabilmek için, bilinçleri uyandırmak gerekir. Avrupamerkezci paradigmaların baskısından özgürleşmek için, dönüştürücü düşüncelere, etkinliklere, eylemlere ihtiyacımız vardır.

28.01.10 - Perşembe, 15:56
www.cidam.org