30 Eylül 2007 Pazar

"Dünyayı Bilmeyen Maskara Olur"Alev Alatlı ile Söyleşi(3)



Nuriye Akman
Sabah Gazetesi - 14 Ekim 2001


Alev Alatlı'nın 1999'da çıkan Schrödinger'in Kedisi'nin birinci kitabı Kabus adını taşıyordu. Adının "Rüya" olacağı söylenen ikinci kitabı ben de bütün Alatlı hayranları gibi heyecanla bekledim. Ve geçtiğimiz hafta sonu, dostluğun bahşettiği ayrıcalığı yaşadım; kitabı piyasaya çıkmadan önce, bilgisayar çıktılarından okudum. 11 Eylül felaketinin zihnime getirdiği "aydınlık", Rüya'dan daha fazla yararlanmama yolaçtı. 435 sayfalık kitabı bitirince dedim ki, "Çok şükür. Nihayet Türk edebiyatının da özgün bir Ütopya'sı oldu". İnsan Rüya'dan uyanınca, bu dünyada neyin gerçek neyin hayal olduğunu bir kez daha düşünüyor. Evrensel dolandırıcılıklara dair bize muhbirlik yapan Alatlı, Türk milliyetçiliğini, Ezeli ve Ebedi Gerçeklik'in kodlarında yeniden yoğuruyor. Rüya'da dünyanın yeniden yapılanması için ihtişam saçan bir umut doğuruyor. Hepimize murat etmenin dönüştürücü gücünü hatırlatıyor. Bilimin ve inancın potasında kaynamaya çağırıyor herkesi. Üstümüze çöreklenen kabusun yükünü hafifletmek istercesine diyor ki; "Dünyaya dair olup da yüzde yüz doğru, ya da yüzde yüz yanlış olduğu kanıtlanmış tek bir olgu yoktur; felaket dahil.

"Siz bu kitapta karşımıza, salt bir romancı değil, filozof, tarihçi, antropolog, sosyolog, astrofizikçi, biyolog, genetikbilimci, matematikçi, teolog, sufi, psikiyatr, müzisyen, şair, kurgubilimci, fütürist, stratejist ve filolog olarak da çıkıyorsunuz. Çözmek için büyük emek isteyen çok yoğun bir metin koyuyorsunuz önümüze. Gerçi emeğimizin karşılığını kat kat veriyorsunuz ama zihnimizi de metaforlarınızla çatlatıyor ve o çatlakların aralarına tohumlar ekiyorsunuz. Ben şimdi hangi birini konuşayım sizinle? Gazetedeki yerimin boyutları ile kitabınızdaki temaların çokluğu arasında bir uçurum var. O nedenle sadece ABD'ye dair çözümlemelerinizi konuşma yolunu seçiyorum.Kitapta, neredeyse ABD imparatorluğunun yıkılma sürecine girdiğini söylüyorsunuz. İnsan neyi aramaktaysa onu buluyor. Siz ABD resminde insanlara öncelikle neyi aramalarını öğütlüyorsunuz?

Amerika'yı kendi "hayal güçlerine" mahkûm etmeden, "tanımalarını" öneriyorum. Tanımaya çalışmalarını, tarihini, sosyolojisini, anayasasını, devletini, inançlarını, pratiğini incelemelerini, Amerika'yı olduğu gibi görmelerini öneriyorum. Dünya'nın tartışmasız lideri, anayasa ile kurulan ilk federe devleti, uzay sanayiinden bilişime kadar muhteşem yaratıcılık sergileyen, dünyanın gelmiş geçmiş en önemli ulusu, Amerika'nın, çalışkanlığı, etiği, hukuk sistemini çok iyi tanımalarını ve "Amerika'ya ne oldu?" sorusunu sormalarını öneriyorum. Amerika, eski Amerika değil çünkü. Güçlü iksirini kaybediyor ve deyiş yerindeyse kendi ateşinde yanıyor.

Yani, başarısı başını mı döndürdü?

Aynen öyle oldu. Her şeyden önce halkı apolitikleşti. Oy verenlerin oranları yüzde otuzlara düştü. Clinton meselâ sadece geçerli oyların yüzde 12'sini alarak başkan oldu. Bugünkü başkanlarının Bush olup olmadığı bile belli değil. Dahası Amerika'nın 37 eyaletinde üçüncü bir parti kurmak nicedir yasaktır. Yasak olmayan eyaletlerde de mümkün olmayacak kadar güçtür. Bütün bunlar, Amerika'nın küçük bir azınlık tarafından yönetilmesi anlamına geliyor. Küçük bir azınlık yani zenginler yani ulus-ötesi oligarşi. Bu oligarşi ki, Birleşmiş Milletleri, Birleşmiş Tröstler haline getirmeye çalışan oligarşidir. Ulus-devletin, bu arada, tabii, "Amerika"nın sonu.

Siz şimdi Amerikan derin devletinden mi bahsediyorsunuz?

"Uluslar-ötesi bir derin dünya devletinden" bahsediyorum. Bu devletin yöneticileri arasında Amerikalılar da var, elbette. Ve bu Amerikalılar kendi ülkelerini anti-demokratik bir devlet haline getiriyor. Örneğin, Amerikan anayasası son altmış yıldır ihlâl ediliyor. FEMA meselâ, Federal Emergency Management Agency, bir sıkıyönetim idaresidir ve Amerikan anayasasının dördüncü maddesini açıkça ihlâl eder. Buna karşın, Zbigniew Brzezinski, Amerika Birleşik Devletleri Milli Güvenlik Kurulu başkanı, David Rockefeller'in Üçlü Komisyonu'nun kurucu başkanı ve Başkan Jimmy Carter'in Ulusal Güvenlik Direktörü, son beş Amerikan başkanının danışmanı tarafından kurulmuş bu teşkilat son olayda yönetimi fiilen devralmış gibi görünmektedir.

Nitekim romanınızda Amerikan Hava Kuvvetleri'nin ulusal hava taşımacılığı yaptığını, inşaat işleri başta olmak üzere ordunun her sivil faaliyetin içine girdiğini yani sistemin adım adım askeri, totaliter bir rejime doğru kaydığını söylüyorsunuz. Çok büyük iddialar bunlar...

Yanılıyorsunuz. Bunlar benim iddialarım değil. Amerika'nın düşünen insanları, muhalifler senelerdir bağırıyorlar. Meselâ, 1992 başkan adaylarından Bo Gritz. Ne ki, kontrollü medya sayesinde adamın ismini bile duymadık, nerede kaldı muhalefetini.

Yine romanda ABD'deki yüzlerce new-age kültün, terör örgütlerinden farksız olduğunu ve belki de Amerikan sisteminin çöküş nedenlerinden biri olacağını söylüyorsunuz...

Amerika'nın "ayrışmasından" bahsediyorum. Bu kültler ille de "terörist" değiller ama "terörist" muamelesi görebilirler, çünkü sisteme iltihakı reddediyorlar. Nitekim, Branch Davidians'a ne olduğunu gördük. Bildiğiniz gibi, seksen kişi kolluk kuvvetleri tarafından yakılarak öldürüldü. İntikamını alan Timothy, Oklahoma katliamı ile intikam almaya kalktı ve sonunda idam edildi. Her ne kadar bu kültlerin sisteme muhalefet için ortaya çıktığı düşünülebilirse de, kendi içlerinde terör odakları oldukları da doğru. Yani, Amerika, Türkiye'den göründüğü gibi süt liman bir ülke değil ve kaynıyor.

11 Eylül'de bunların payı olabileceğini düşünüyor musunuz?

Onların ya da "uluslar-ötesi derin dünya devleti"nin payının olabileceğini düşünüyorum tabii. Unutmayın ki, Bush'un, Ladin'in şirketleriyle ortak olduğuna dair duyumlar da geldi. Bush'ların petrol zengini oldukları malum. Suudi Arabistan'ın en büyük yatırımı Amerika'ya yaptığı da.

Romanda dünyayı terörize eden "bilinen" örgütlerin arkasındaki oluşumları anlatırken bazı demokratik görünüşlü oluşumlarla ilgili dehşetengiz iddialarınız var ve bunlardan en fazla Bilderberg'e atıfta bulunuyorsunuz. 11 Eylül'de yaşanan trajedide onların payı var mı?

Bakın, bu "iddiaları" ortaya atan ben değilim! Sistemin muhalifleri, yurtsever Amerikan vatandaşları. İnternet'e girin, bunlardan onlarcasını bulacaksınız. Benim yaptığım o muhalefeti Türkiye'de gündeme getirmek hepsi bu.

Dünyayı bilmeyen maskara olur
Kitapta yeni dünya düzeninin tüm mağdurlarını, onarımcı olmaya çağırıyorsunuz. Bunun da ön koşulu talep etmek, yani taliban olmak. Afgan'ın yıkıcı Taliban'ına karşılık Türkler nasıl barışçı, yaratıcı bir taliban olabilir?

Uluslar-ötesi oligarşinin "bilgi tekeli"ni kırarak. Bence bu düşünüldüğü kadar zor da değil. Örneğin, simulasyon yapabilir, her bir matematikçiyi, fizikçiyi, Bilderberg üyesini teke tek markaj yapabilirsiniz. On yıl içinde harikalar yaratabilirsiniz. "Bilgi"ye hakim değilseniz, neyi talep edeceğinizi bilemezsiniz. Ve "dünyayı bilmeyen dünyanın maskarası olur."

Tamam Rüya muheşem bir ütopya ve bütün roman bu simulasyonu anlatıyor. Ama bunun pratikteki karşılığı nedir?

Buyurduğunuz gibi "Rüya" bir ütopya. Öte yandan, sizce 65 milyon Türk'ten kırk tane matematikçi çıkaramaz mıyız?

Niye kırk?

Çünkü Ondokuz ve Yirminci yüzyılda matematiğe yön veren büyük matematikçiler topu topu kırk tanedir. Ya da her bir Bilderberg üyesini sıkı markaja alamaz mıyız?

Romanda özetle Türklerin insanlığa şunu öğretebileceğini söylüyorsunuz: Hep beraber büyümezsek, hep beraber küçüleceğiz. Hep beraber gülmezsek, hep beraber ağlayacağız. Hep beraber yaşamazsak, hep beraber öleceğiz.

Elbette. Meseleye "holistik" bakmadığımız sürece, bir tek kuşun, tek bir milletin gezegenimizdeki yaşamın olmazsa olmazı olduğunu anlamayı reddettiğimiz sürece, dünyayı felâkete sürükleyeceğimiz kesin! Nafile olmayan bir dünya ancak ve ancak, herkesin, her yaratığın hakkının teslim edildiği bir dünyadır. Bunu fizik de böyle söyler, tasavvuf da.

İşte ben buna milliyetçiliğin evrenselliği derim.

Eline sağlık Alev Alatlı.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

muhteşem bir söyleşi...bunu alıntılayıp okumama vesile olan babama teşekkür ediyorum. hayra vesile olan hayrı yapan gibi değil mi?