15 Aralık 2007 Cumartesi

Modernizm Belası



Darul Erkam

Modernizm belası, Tanzimatla başlayan batılılaşma sürecine paralel bir biçimde yaşanan zihni değişimlerin ve bu değişimin ürettiği iddiaların seslendirildiği günlere dayanır.
Modernist söylem esasen, İslam tarihindeki Mu'tezili söyleme, batıda din'in yerine ikame edilen "bilim ve bilimsellik" anlayışının İslam dünyasındaki estirdiği havanın hayat verdiği bir nevi "kompleks" in ürünü olan yaklaşım tarzının eklenmesiyle teorize edilmiş bir iddiadır. Bilindiği gibi Mu'tezile; meselelerin odak noktasına aklı koyan ve tüm iddialarını bu eksende geliştiren bir itikadi mezheptir.

Batıda, kilisenin alaşağı edilip yerine "bilim" in ikame edilmesiyle başlayan yeni döneme uygun olarak, temel referansı "vahiy ve sünnet" olan bir inancın merkezine "akılcı" yaklaşıma "bilimselliğin" de eklenmesiyle elde edilen bu günkü modernist tarz, işte bahsini ettiğimiz Mu'tezile mezhebinin "bilimsellik" kalkanıyla teçhiz edilmiş yeni versiyonundan başka birşey değildir.

Tanzimat sonrasında, İslam illerinde tıpkı batıdaki gibi, bir anlamda fraksiyon sayılabilecek türden fikir akımları birbiri ardına arzı endam ediyordu. İslamcılık da bu fikir akımlarından birisiydi. İslamcılık söylemi içerisinde kendine yer bulan "modernist islam anlayışı" ilk iddialarını işte bu dönemde dillendirmeye başladı. Bu iddiaların odağında ise; bilimle dinin esasen birbirini nakzetmediği tezi vardı. Bilimsellik ve hümanizma, bu tarzın esasını belirleyici ve muharrik unsurlarıydı.

İslam tefekkür dünyasında Cemalettin Efganiyle başlayan bu tarz ; mutlak bir teslimiyeti öngörüyor ve sözüm ona akla ve bilme uygun olmayan naslar, bu yeni (?) anlayışa göre dizayn edilmeye başlanıyordu. Tabi olarak önce klasik medrese ilimleri kapı dışarı edilerek başlandı bu batılılaşma operasyonuna. Ardından ulema, tarikatlar, sahabe ve nihayetinde hadisler bu kıyımın gadrine uğrayan değerler oldu. aradan geçen bunca zaman gösterdi ki ; modernistler tarafından ortaya atılan iddia ve tezler, müslümanların işine yaramaktan çok, İslam düşmanlarını memnun etmiştir.

Temel dinamiğini , " bilime ve akla uygunluk" tezinin hayattar ettiği böyle bir anlayışın, İslam medeniyetinin yükselttiği değerleri imha etme noktasında, doymak bilmeyen bir iştaha sahip olması ise, kabul edilmelidir ki oldukça tabidir, zira bu düşünüş biçimine analık eden asıl zihniyet, mevcudiyetinde vampirlik gibi iğrenç bir mitolojik unsur taşıyan, batı kültüründen beslenen batı düşünüş tarzıydı.

Bu tarzın kılavuzluğunda yapılan operasyonun diğer adı olan modernist yaklaşımlarla imanı manipüle edilen bir müslümanın (!) ; bilimsellik ve akla uygunluk tezleriyle Hz.Muhammed s.a.v efendimizi ve Kuran'ı sorgulayabilecek bir noktaya gelmesi artık kaçınılmazdır. Günümüzdeki sekülerleşen müslüman aydınlar ile tarihselcilik tezi sözcülerinin kullandığı argümanlar ve nass karşıtlığı söyleminde anlamını bulan "ilahi otoriteye" başkaldırı teşebbüsleri, bu iddiamızı ispatlayan en mühim delillerdir şüphesiz.

Bu, zihnini akılcılığa ve bilimselliğe ipotek etmiş eşhas; her fırsatta sekürlerleşmenin faziletlerinden, geleneğin çağdışılığından ve tarihsel süreçle birlikte, Kur'an'ın nazil olduğu dönemle sınırlı kalması gerektiğinden dem vurup bol keseden ahkam kesebilmeyi, sahip oldukları (batının bahşetmiş olduğu) akademik titr ve ünvanların, zayıf kişiliklerinin gösterdiği zaafa has bir biçimde dönüştürmüş olduğu bu yeni formatlarıyla becerebilmektedirler.

Bilimselliği ve akılcılığı adete kutsayan ifadelerle imanı kapı dışarı etme hevesindeki bir takım kimseler tarafından, büyük bir gayertkeşlikle oluşturulmaya çalışılan bu yeni ilahiyat anlayışında din; Dünya ile ilgili taleplerini geri çekmiş, artık vahiy gelemeyecek olması gerçeğinden hareketle de Hz.Muhammed s.a.v efendimizide saf dışı bırakmış, Hıristiyani formda yeni bir dine dönüşmekten kurtulamayacaktır ne yazık kı.

Bir müslüman açısından, böylesine dehşetengiz bir faaliyetin ardında aranması gereken eller , hiç şüphe yokki, Nasar ve Yahudanın karanlık ve kirli elleridir.

Onlar ki ; Modern zamanlarda bütün dünyaya , kan , kin , nefret, bozgunculuk, sömürü, elem, çevre kirliliği ve bilumum kötülüğü; kahrolası bir konfor mukabili pazarlamış ve bunu ranta dönüştürmüş , insanlığın yüz karası bir medeniyetin müntesibi ve mümessilidirler. Bu insanlık düşmanlarının çıkar oyunlarına alet olanlar ise, tarihteki yerlerini sadece bir dip not olarak alacaklarını unutmamalıdırlar.

Yenilikçilik, modernizm , tarihsel tezcilikle tezlerini seslendiren kimselerin, bid'at ve hurafe karşıtlığı iddiaları, sanıldığı gibi masum bir muhtevaya asla sahip değildir. Bunların alet oldukları proje; başından beri vurgulamış olduğumuz, dinin deforme edilmesi gayretlerinin somut yansımalarından başka bir şey değildir.

Bu tür aslı bozmaya yönelik söylemlerle karşılaşan insanlar, şüphe yok ki büyük bir sorunla yüz yüze kalmış olmaktadırlar. Hz. Muhammed s.a.v'in sıradan bir kişi haline dönüştürülmesi , hadislerin kıymeti harbiyelerinin kalmaması, mezheplerin ve ulemanın prestijlerinin sarsılıp tarikatların adete bir öcü gibi gösterilmesi neticesinde, elinde hiçbir ölçü kalmayan ve üstüne üstlük tarihiyle düşman bir konuma getirilmiş olması hasebiyle artık bir arka planı da olmayan insanlar; zerre kadar derinliği olmayan bir takım kişilerin hedef kitlesi olmak durumundadırlar.

Zihin dünyası bu manipülasyonlar ile müşevvis olan müslümanları bekleyen akibet ise kelimenin tam anlamıyla bir yok oluştur. Çünkü; geleneğin güçlü koruma zırhını imha eden modern tarzın; imha edilen bu inanma biçiminin yerine, Hırıstiyani bir düşünüş ve inanış şeklini ikame etmesi kaçınılmazdır. Bir müslümanın, müslümanca düşünmeyi ve inanmayı terk etmesi ise onun yok oluşundan başka bir anlama gelmez....

FuKaHa.CoM

Hiç yorum yok: