21 Aralık 2007 Cuma

Modernizmin Kucağından Konuşmak



Hikmet Özerk

“Üç beş Avrupalı bilim adamı bir konuda araştırma yapmak için Afrika’nın modernizmden nasibini almamış bir bölgesine gitmişler. Yanlarına bir rehber ve eşyalarını taşımaları için birkaç yerli alarak araştırma yapacakları yere doğru yola koyulmuşlar. Varacakları yere yaklaştıklarını anlayan bilim adamları adımlarını sıklaştırdıkları bir anda yerliler oldukları yerde duruvermişler. Mola vereli çok zaman olmamasına rağmen bu duraklayış Avrupalı bilim adamlarını pek memnun etmemiş. Arkalarına dönerek ne olduğunu öğrenmek istemişler.
Yerliler durumu kızgın bir şekilde rehbere anlatmaya başlamışlar. Rehber de onlarla aynı fikirde olduğunu ifade eder gibi başını sallayarak bilim adamlarına dönmüş ve şöyle demiş: “Neden bu kadar hızlı gittiğimizi anlayamıyoruz. Bu hızla giderken ruhlarımız arkada kalıyor. O nedenle burada durup arkada kalan ruhlarımız gelene kadar bekleyeceğiz.”
Hikayecik bu kadar anlatılır.
Bundan sonrası için söylenecek bir şey kalmadığı, söylenmesi gereken her şey söylendiği için belki.
Rehberin Avrupalılara verdiği bu cevaptan sonra olanlar ise benim merakımı hep celbetmiştir. Bilim adamları nasıl karşılık vermişlerdir acaba?
Belki ‘medeni’ tavırlarını takınarak; inanmasalar, gülünç bulsalar da, yerlileri anlıyor gibi davranarak ‘empati’ kurup ‘sempatik’ görünerek ‘hoşgörülü’ bir tavırla onlarla beraber beklemişlerdir. Beklerken de bu durum hakkında rehbere sorular sorarak olayı kavramaya anlamaya çalışmışlar; ara sıra şaşkın gözlerle birbirlerine bakıp gülümsemişlerdir. Veya bu kadar yaklaşmışken duramayacaklarını söyleyip tehditler savurmaya başlamışlar hatta ileri gidip silahlarını çekerek hemen yola devam etmezlerse onları öldürecekleri söylemişlerdir.

Bu tavırların ikisi de olası karşılıklardır. Çünkü geçmişte modern kafanın takındığı tavır bu ikisinden başka olmamıştır aslında. Ya küçümseyen, alaya alan ancak alaya alırken ‘sempatik’ görünen ve bu sempatikliği ile karşısındakini can damarından yakalayıp onu tüm iddialarından vazgeçirten; ya da öbür yüzünü bir anda acımasızca ortaya koyan ve yok etmeye yönelik harekete geçen taraf olmuştur hep.
Bu iki tavır değişik yerlerde, değişik durumlar karşısında uygulanagelmiştir. Modern kafanın dünyanın diğer halklarıyla karşılaşmalarında hep bu yöntemlerden biri değişik dozlarda da olsa kullanılagelmiştir.
Modernizm insanın eşya ile olan münasebetinin mahiyet değiştirmesiyle ortaya çıkmıştır. Bunun ne zaman ne şekilde olduğunu tam olarak belirtmek ve bir çizgi çekmek zordur. İnsan maddeye karşı ilkin edilgen durumdayken bir anda etken duruma geçmiş ve insanoğlunun dünyaya ve kendisine bakış açısını tümden değiştirmiştir.
Başlangıçta nehirlerin üzerine köprüler yapan insanoğlu bir müddet sonra nehirlerin önünü kesmeye barajlar yapmaya, nehir olma özelliğini kaybetmiş o birikmiş sudan elektrik üretmeye başlamıştır.* Maddeye hükmetmeye, onu değiştirmeye başlamıştır. Hayatı, varlığı hep bir üstün güçle anlamlandıran insan maddeye hükmetmeye başladığı anda bu tavrını bir yana bırakıp kendisinden başka üstün bir güce gerek olmadığını düşünmeye başlamıştır. Hatta hayatındaki o üstün güç ile bağlantılı şeyleri de yavaş yavaş hayatından silmeye başlamış ve bir müddet sonra hayatını dini olan herşeyden arındırmıştır.

İşte bu bakış açısıyla insanoğlu “geleneksel” olandan ayrılmış modern olana yönelmiştir. ‘Geleneksel’ olanın dini söyleminden; ‘modern’ olanın ‘rasyonel’ söylemine geçiş yapmıştır. Böylelikle olanı kavrarken Tanrıyı yadsıyan, devre dışı bırakan bir tutum sergilemiş olmaktadır. Bu şekilde kendisini özgürleştirdiğini ve bu özgürlükle olanı daha iyi ve doğru algıladığı görüşüne ulaşmıştır.
Mustafa Özel modernite tanımında şöyle söyler: “Modernlik, öznellik ve özgürlüktür. İnsanın hakikatin ölçüsü ve temeli yapmakla öznellik, onu geleneksel toplumun tanrı merkezli yapısından kurtarıp tek başına bırakmakla özgürlüktür.”
Yani modern insan boyun eğen olmaktan çıkıp boyun eğdiren konumuna yönelmektedir. Bu da ister istemez bir zaman sonra onu azgın ve hırçın bir konuma getirmiştir. Hiç şüphesiz maddeye boyun eğdirmeye çalışan insan yolları kesiştikçe diğer insanlara da boyun eğdirmeye yeltenecektir. Bunun içinde ‘modern’ yöntemler bulacaktır.
Öte taraftan söylenenlere itiraz olarak; insanın maddeyle olan bu ilişkisinin kaçınılmaz olduğunu iddia edenler olacaktır. Yani maddeye ilişkin bilgisi artan insanın zamanın birinde ihtiyaçlarına göre maddeye şekil vermesi, onu değiştirmesi ve kendisine göre tanzim etmesi normal bir süreçtir diyenler olacaktır. Çoğalan insanların yaşayabilmesi için başka bir yolun da olmadığı pek tabii ki öne sürülecektir. Yani insan elektriği bulunca üretebilmek için yeni yeni yollar düşünecek ve nehre santral yapacaktır. Bu kaçınılmazdır denecektir. Bu insanların, varlıklarını devam ettirmeleri ve ilerlemeleri için gereklidir şeklinde izahlar getirilecektir. Hatta insanın bir başkasına hükmetmesi de yeni olan bir durum değil tarih boyunca süregelen bir olgu olmuştur da denecektir.
Ancak burada insanın devre dışı bırakmaya çalıştığı Tanrı Allah(c.c) ise müslümanlar için bu süreçte bir sakatlık vardır. Hayatın köşesinde berisinde değil tam ortasında yer alan Allah’ın, insanın maddeyi ve kendini anlamlandırma işleminde bir kenara itilmesi bir Müslüman için kabul edilmesi mümkün olmayan bir süreçtir. Müslüman her şeyi Allah’la irtibatlandıran kişidir. Müslüman boyun eğdiren değil boyun eğen kişidir. Müslüman zulmeden değil, merhamet eden kişidir. Müslüman kuldur, başkaldıran olamaz.
Dolayısıyla bir Müslümanın maddeyi, Allah’ı bir kenara bırakıp algılaması mümkün değildir.
Modernizm kıvılcımının parladığı andan itibaren dünyanın yepyeni bir yola girdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu kıvılcımın yol açtığı ateş önce kendini yeniden tanzim etmiş ardından tüm dünyayı kendine göre şekillendirmeye başlamıştır. Bu durumu hemen kabul edip bir anda güle oynaya dönüşen topluluklar olduğu gibi direnen toplumlarda çıkmıştır. Modernizm her toplumu çepeçevre sarmış ve gerekli zamanı kollamaktadır. Yani bizler modernizmi konuşurken modernizmin kucağından konuşmaktayız. Modernizmin çevrelediği duvarların içerisinden bağırmaktayız. Modern argümanlarla, modern araçlarla, modern bir tarzda eleştirmekteyiz modernizmi...


* Medeniyet ve Modernlik - Mustafa Özel

Hiç yorum yok: